Bugün, İslami düşüncelerimizin, siyasal/ekonomik/hukuki alanda uygulanabilir olduğunu kanıtlayamamak gibi bir sorunumuz var. Bu sorunla, bu yapısal sorunla yüzleşemediğimiz için, yüzleşmek istemediğimiz için, başkalarının aklına, başkalarının yorumlarına, tecrübelerine, tarzlarına, uygulama biçimlerine maruz kalıyoruz. Hayatlarımızı emperyalist tahakküm amacıyla üretilen bilginin, dilin, tarihin ve kültürün ürettiği tanımlar, davranışlar ve tarzlar içerisinde kalmaya özen göstererek sürdürüyoruz Modern-seküler-liberal dünya görüşünün neden olduğu ahlaki belirsizlikler sebebiyle, maddi ihtiraslar, politik ihtiraslar, maddi ve politik aşırılıklar, bencil-ölçüsüz beklentiler, rekabetler hiçbir şekilde kontrol edilemiyor. Hayatın her alanında çok ciddi bir değer aşınması yaşanıyor. Sosyal davranışlar üzerinde, herhangi bir şekilde bir kontrolden söz etmek imkânsız hale geliyor. Televizyon/medya kültürü en kötü içgüdüleri, cinsel şiddeti ve iğrençlikleri, cinsel özgürlük adına görünür haline getirebiliyor. Kültürel yıkıcılık da, bir tür özgürlük sayılabiliyor. Maddi ihtiraslar, politik ihtiraslar, ideolojik, ekonomik, milliyetçi, ırkçı mücadelelere yol açıyor. Politik ihtiraslara dayalı politik mücadeleler, insani dünyaları, ahlaki dünyaları yıkıma uğratarak politik kötülükleri çoğaltıyor. Ahlaki belirsizlikler nedeniyle, dünya olaylarını, politik gerçekleri/gelişmeleri, politik ilişki biçimlerini, bu ilişkilerin gerçek mahiyetini doğru algılayamıyor, doğru değerlendiremiyoruz. İhtirasların/çıkarların belirleyici olduğu bir dünyada; fikirler temelinde, idealler temelinde, siyasal değerler temelinde siyaset yapılamıyor. Fikirler ve idealler temeline siyaset yapılabiliyor olsaydı, Türkiye'nin kendi bölgesinde yürüttüğü dış politika tercihlerinin makul/anlaşılabilir değerlendirmeleri yapılabilecekti. Çıkar mülahazaları, ya da çıkar güdüleri nerede olursa olsun, ahlaki tercihleri, radikal tercihleri imkânsız kılıyor, kılabiliyor. Günümüz toplumlarında ideolojik-ırkçı-milliyetçi unsurlar, dogmatik bir haklılık düşüncesine sahipler. Dogmatik haklılık düşüncesi, hangi kültürde olursa olsun, ırkçı ve narsistik bir merhamet, bencil bir merhamet yaklaşımına neden oluyor. Ulusal çıkarlar ve güvenlik adına ahlaki-hukuki ilkeler, tutum ve davranışlar yok sayılabiliyor. İdeolojik-doktriner karşıtlıklar, her tür nefreti-şiddeti meşrulaştıran bir patolojiye dönüşüyor. İnsani varoluşun, manevi/ahlaki/ruhsal boyutunu inkâr eden modern-seküler-liberal dünya görüşü ve hayat tarzı, bütün toplumlarda pragmatizmi temel-merkezi bir düşünce haline getiriyor. Ahlaki değerlerin göreceli hale gelmesi, pragmatizmin yükselişi, politik fikirlerin ideolojik amaçlarla, ırkçı amaçlarla sömürülebilir, çarpıtılabilir hale gelmesine yardımcı olduğu gibi, ırkçı/ideolojik/politik cinnet durumlarına da yol açıyor. Bugünün dünyasında her toplumda karşılaşılabileceği üzere ideolojik/ırkçı/çıkarcı her yaklaşım, politik dili-söylemi bütünüyle sloganlara ya da demagojiye indirgiyor. Romantik idealizm temelinde şekillenen politik tasavvur ve tahayyüller, hayali gerçeklere yönelik olduğu için, somut gerçeklerden uzaklaşarak, ütopik propaganda dilini seçiyor. Ahlaki dünyaya, topluma ve hayata yabancılaşan toplumlar bugün maddi öncelikler ve tüketim felsefesi temelinde daha çok maddi hedefler doğrultusunda yönlendiriliyor. Liberal dünya görüşü ve hayat tarzı sebebiyle bugün toplumsal hazcılık yeni bir hayat tarzı oluşturuyor. Etnik nitelikler ve ayrıcalıklar, ideolojik ve mezhepçi asabiyet-hassasiyet merkezinde yapılan politik tercihler her durumda çatışmaya, gerilim ve karşıtlığa yol açıyor. Etnik nitelikler ve ayrıcalıklar, ideolojik ve mezhepçi asabiyet temelinde yapılan her tercih, her tanımlama, her ilişki, insani-ahlaki bütün ufukları daraltıyor, karartıyor, çok boğucu ve kirli bir kültür iklimi oluşturuyor, faşizan bir iklim oluşturuyor. Kendi tercihlerinin bilincinde olmayan, bilinçli/bağımsız tercihler yapma iradesine sahip olmayan toplumlar tarihin edilgen nesneleri haline gelirler. Bu sebepledir ki, bugün Ortadoğu'da, mutlakiyetçi monarşilerin, yandaş diktatörlerin kukla rejimleri aracılığıyla Batı'nın kontrolü ve çıkarları rahatlıkla sürdürülüyor, İsrail'in bölgesel hâkimiyeti güvence altına alınabiliyor. Bugün, toplumlarımızda pek çok şey konuşulur ve tartışılırken, tartışılabilirken, eskilerin diliyle, imtiyazat-ı ecnebiyye'nin ısrarla korunuyor olması, hiçbir şekilde konuşulmuyor ve tartışılmıyor. Travmatik/yapısal yenilgiler hiçbir şekilde gündemimize girmiyor. Her ülkede siyasal hareketler bir fikir ve içerik üzerinde değil, politik liderlerin kişilikleri üzerinde şekilleniyor. Günümüzde İslam dünyası toplumları teknik-bürokratik-folklorik işbirliği-dayanışma imkânlarını konuşurken, tahakküm üreten modern-seküler-liberal, ideolojik dünya düzeni karşısında, alternatif bir dünya görüşü ve siyaset tarzının mümkün olup olmadığını konuşma ihtiyacı duymuyor. Kendilerini İslami temelde, İslami içerikle yeniden gerçek kılabilecek bilgi-dil-tarihe sahip olmayan bir toplumun ya da kültürün, gelecek için yapabileceği hiçbir şey yoktur. Statükonun sınırları içerisinde kalarak, hiçbir alanda bağımsızlıktan söz edilemez. Bugün, İslami düşüncelerimizin, siyasal/ekonomik/hukuki alanda uygulanabilir olduğunu kanıtlayamamak gibi bir sorunumuz var. Bu sorunla, bu yapısal sorunla yüzleşemediğimiz için, yüzleşmek istemediğimiz için, başkalarının aklına, başkalarının yorumlarına, tecrübelerine, tarzlarına, uygulama biçimlerine maruz kalıyoruz. Hayatlarımızı emperyalist tahakküm amacıyla üretilen bilginin, dilin, tarihin ve kültürün ürettiği tanımlar, davranışlar ve tarzlar içerisinde kalmaya özen göstererek sürdürüyoruz. Bir türlü harekete geçiremediğimiz, hayata geçiremediğimiz İslami bilgiler, inançlar ve düşünceleri niçin biriktirdiğimizi, neden biriktirdiğimizi bir şekilde açıklamamız gerekir.
Bugün, İslami düşüncelerimizin, siyasal/ekonomik/hukuki alanda uygulanabilir olduğunu kanıtlayamamak gibi bir sorunumuz var. Bu sorunla, bu yapısal sorunla yüzleşemediğimiz için, yüzleşmek istemediğimiz için, başkalarının aklına, başkalarının yorumlarına, tecrübelerine, tarzlarına, uygulama biçimlerine maruz kalıyoruz. Hayatlarımızı emperyalist tahakküm amacıyla üretilen bilginin, dilin, tarihin ve kültürün ürettiği tanımlar, davranışlar ve tarzlar içerisinde kalmaya özen göstererek sürdürüyoruz
Modern-seküler-liberal dünya görüşünün neden olduğu ahlaki belirsizlikler sebebiyle, maddi ihtiraslar, politik ihtiraslar, maddi ve politik aşırılıklar, bencil-ölçüsüz beklentiler, rekabetler hiçbir şekilde kontrol edilemiyor. Hayatın her alanında çok ciddi bir değer aşınması yaşanıyor. Sosyal davranışlar üzerinde, herhangi bir şekilde bir kontrolden söz etmek imkânsız hale geliyor. Televizyon/medya kültürü en kötü içgüdüleri, cinsel şiddeti ve iğrençlikleri, cinsel özgürlük adına görünür haline getirebiliyor. Kültürel yıkıcılık da, bir tür özgürlük sayılabiliyor.
Maddi ihtiraslar, politik ihtiraslar, ideolojik, ekonomik, milliyetçi, ırkçı mücadelelere yol açıyor. Politik ihtiraslara dayalı politik mücadeleler, insani dünyaları, ahlaki dünyaları yıkıma uğratarak politik kötülükleri çoğaltıyor. Ahlaki belirsizlikler nedeniyle, dünya olaylarını, politik gerçekleri/gelişmeleri, politik ilişki biçimlerini, bu ilişkilerin gerçek mahiyetini doğru algılayamıyor, doğru değerlendiremiyoruz. İhtirasların/çıkarların belirleyici olduğu bir dünyada; fikirler temelinde, idealler temelinde, siyasal değerler temelinde siyaset yapılamıyor. Fikirler ve idealler temeline siyaset yapılabiliyor olsaydı, Türkiye'nin kendi bölgesinde yürüttüğü dış politika tercihlerinin makul/anlaşılabilir değerlendirmeleri yapılabilecekti. Çıkar mülahazaları, ya da çıkar güdüleri nerede olursa olsun, ahlaki tercihleri, radikal tercihleri imkânsız kılıyor, kılabiliyor.
Günümüz toplumlarında ideolojik-ırkçı-milliyetçi unsurlar, dogmatik bir haklılık düşüncesine sahipler. Dogmatik haklılık düşüncesi, hangi kültürde olursa olsun, ırkçı ve narsistik bir merhamet, bencil bir merhamet yaklaşımına neden oluyor. Ulusal çıkarlar ve güvenlik adına ahlaki-hukuki ilkeler, tutum ve davranışlar yok sayılabiliyor. İdeolojik-doktriner karşıtlıklar, her tür nefreti-şiddeti meşrulaştıran bir patolojiye dönüşüyor.
İnsani varoluşun, manevi/ahlaki/ruhsal boyutunu inkâr eden modern-seküler-liberal dünya görüşü ve hayat tarzı, bütün toplumlarda pragmatizmi temel-merkezi bir düşünce haline getiriyor. Ahlaki değerlerin göreceli hale gelmesi, pragmatizmin yükselişi, politik fikirlerin ideolojik amaçlarla, ırkçı amaçlarla sömürülebilir, çarpıtılabilir hale gelmesine yardımcı olduğu gibi, ırkçı/ideolojik/politik cinnet durumlarına da yol açıyor. Bugünün dünyasında her toplumda karşılaşılabileceği üzere ideolojik/ırkçı/çıkarcı her yaklaşım, politik dili-söylemi bütünüyle sloganlara ya da demagojiye indirgiyor. Romantik idealizm temelinde şekillenen politik tasavvur ve tahayyüller, hayali gerçeklere yönelik olduğu için, somut gerçeklerden uzaklaşarak, ütopik propaganda dilini seçiyor.
Ahlaki dünyaya, topluma ve hayata yabancılaşan toplumlar bugün maddi öncelikler ve tüketim felsefesi temelinde daha çok maddi hedefler doğrultusunda yönlendiriliyor. Liberal dünya görüşü ve hayat tarzı sebebiyle bugün toplumsal hazcılık yeni bir hayat tarzı oluşturuyor. Etnik nitelikler ve ayrıcalıklar, ideolojik ve mezhepçi asabiyet-hassasiyet merkezinde yapılan politik tercihler her durumda çatışmaya, gerilim ve karşıtlığa yol açıyor. Etnik nitelikler ve ayrıcalıklar, ideolojik ve mezhepçi asabiyet temelinde yapılan her tercih, her tanımlama, her ilişki, insani-ahlaki bütün ufukları daraltıyor, karartıyor, çok boğucu ve kirli bir kültür iklimi oluşturuyor, faşizan bir iklim oluşturuyor.
Kendi tercihlerinin bilincinde olmayan, bilinçli/bağımsız tercihler yapma iradesine sahip olmayan toplumlar tarihin edilgen nesneleri haline gelirler. Bu sebepledir ki, bugün Ortadoğu'da, mutlakiyetçi monarşilerin, yandaş diktatörlerin kukla rejimleri aracılığıyla Batı'nın kontrolü ve çıkarları rahatlıkla sürdürülüyor, İsrail'in bölgesel hâkimiyeti güvence altına alınabiliyor.
Bugün, toplumlarımızda pek çok şey konuşulur ve tartışılırken, tartışılabilirken, eskilerin diliyle, imtiyazat-ı ecnebiyye'nin ısrarla korunuyor olması, hiçbir şekilde konuşulmuyor ve tartışılmıyor. Travmatik/yapısal yenilgiler hiçbir şekilde gündemimize girmiyor. Her ülkede siyasal hareketler bir fikir ve içerik üzerinde değil, politik liderlerin kişilikleri üzerinde şekilleniyor. Günümüzde İslam dünyası toplumları teknik-bürokratik-folklorik işbirliği-dayanışma imkânlarını konuşurken, tahakküm üreten modern-seküler-liberal, ideolojik dünya düzeni karşısında, alternatif bir dünya görüşü ve siyaset tarzının mümkün olup olmadığını konuşma ihtiyacı duymuyor. Kendilerini İslami temelde, İslami içerikle yeniden gerçek kılabilecek bilgi-dil-tarihe sahip olmayan bir toplumun ya da kültürün, gelecek için yapabileceği hiçbir şey yoktur. Statükonun sınırları içerisinde kalarak, hiçbir alanda bağımsızlıktan söz edilemez. Bugün, İslami düşüncelerimizin, siyasal/ekonomik/hukuki alanda uygulanabilir olduğunu kanıtlayamamak gibi bir sorunumuz var. Bu sorunla, bu yapısal sorunla yüzleşemediğimiz için, yüzleşmek istemediğimiz için, başkalarının aklına, başkalarının yorumlarına, tecrübelerine, tarzlarına, uygulama biçimlerine maruz kalıyoruz. Hayatlarımızı emperyalist tahakküm amacıyla üretilen bilginin, dilin, tarihin ve kültürün ürettiği tanımlar, davranışlar ve tarzlar içerisinde kalmaya özen göstererek sürdürüyoruz. Bir türlü harekete geçiremediğimiz, hayata geçiremediğimiz İslami bilgiler, inançlar ve düşünceleri niçin biriktirdiğimizi, neden biriktirdiğimizi bir şekilde açıklamamız gerekir.
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 96465
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.