Lafı dolandıranlara, kem küm edenlere, "falandı-filandı" diyenlere, maşaya her şeyi söyleyip; maşayı tutan eli havaya kaldıranlara yazıklar olsun. Habertürk yazarı Serdar Turgut demiş ki: "Ladin gibi devletin düşmanı ilan edilmiş ve Amerika topraklarında binlerce kişinin ölümüne yol açtığı için savaş ilan edilmiş bir insana yönelik operasyon için bile yasalara uygunluk gözetilirken Türkiye gibi devletler hukukuna uygun ilişkilerin bulunduğu, liderinin defalarca Beyaz Saray'da dostça ağırlandığı veyıllardır müttefik olarak görülen bir ülkeye yönelik bir operasyonun bu hukuk sisteminde Amerika tarafından resmen yaptırılmış olması imkânsızdır." ABD'nin Cumhurbaşkanı'nı öldürmeye çalıştığı iddialarını da saçma buluyor Turgut ve bakın hangi gerekçeye dayandırıyor: "Çünkü Amerikan başkanlarının yabancı ülkelerde suikastlar emretmeleri yasalara aykırıdır ve bir suçtur." Yanlış anlamayın, aklımızla alay etmiyor; zerre miskal aklımızın olmadığına inanıyor. Bize parmağını sallamayı da ihmal etmiyor: Sanırsınız ki, John Kirby'nin açıklamalarından pasaj aktarıyor: "Şu anda Amerika'ya yönelik suçlamalar çıkarmak yakın gelecekte çok da ihtiyacımız olacak güçlü bir müttefiğe karşı düzen bozucu duygular yaratılmasına, o gereken rasyonel temelli ilişkiyi imkânsız kılacak durumlara yol açabilir." Etyen Mahçupyan ise bizi "kanıt temelli" düşünmeye davet ediyor: "Gülenci darbede ABD rolüne ilişkin epeyce geniş bir fikir birliği var. Öne sürülen argümanlar, daha önceki darbelerin ABD onayıyla yapılması, Gülen?in ABD'de ikamet etmesi ve Gülencilerin elde ettiği kozmik sırların yabancı ülkeler için değeri… Ne var ki bunların hiçbiri yaşadığımız darbenin arkasında ABD olduğuna dair bir nedensellik gücüne sahip değil. ABD bu darbeyi önceden bilmiş, hattadesteklemiş de olabilir… Ama ileri sürülen "nedenler? bu sonuca varmak için ne yeterli, ne de gerekli. Somut delile ise şu ana kadar sahip değiliz." İleri sürülen nedenler yeterli olmaması bir yana "gerekli" de değilmiş. Mahçupyan yazısının sonunda "maval uydurmayın" diyerek fırçasını da kayıyor: Ama yine de meraklıları ille de darbeyi ABD yaptı diye inat edebilirler. CIA mavalları uydurup ille de işin arkasına ABD'yi koymak, Gülencileri hafife almak isteyebilirler. Ancak ilave bir varsayıma muhtaçlar: "ABD aptaldır"… Eğer aptalsa ABD gerçekten de darbeyi desteklemiş olabilir. Ne yazık ki bu yönde de elimizde delil yok henüz…" Taha Akyol ise "Batı'dan Kopmak" başlıklı yazısında Amerika ve Avrupa'nın darbe karşısında takındığı tutumla "ayıp" ettiğini söylüyor. Bu tutuma ilişkin bir kaç örnek verip "temkinli" eleştiriler de yapıyor. Sonra o can alıcı soruyu soruyor: "Avrupa ve Amerika'nın bu tavrı karşısında Türkiye geleceğini artık Batı'da değil İslam dünyasında, Türk dünyasında ya da Rusya ile Avrasya coğrafyasında mı aramalı?" Cevap net, keskin; adeta bir emir: "Hayır.". Araya bir soru da ben sıkıştırayım: FETÖ'nün de derdi bu değil miydi; Batı'yla ilişkiler bozulmasın, Türkiye Ortadoğu'ya yaklaşmasın... Akyol yazısının sonunda diğerleri gibi bizi uyarıyor. "Eksen kayması görüntüsü vermenin" Türkiye'nin siyasi ikliminde "büyük tahribatı" olur diyor. Cümleye dikkat edin, "eksen kaymasının" demiyor; "görüntüsü"nün bile tahribatı büyük olur diyor. Taha Akyol yazısının sonunda bize "Darbelerle yaşamaya alışın" diyemiyor da bakın ne diyor: "Günün fırtınaları Türkiye'nin 200 yıllık Batı tercihini tahrip etmemelidir.". "Günün fırtınaları!" Yani, 250'ye yakın şehid, binlerce yaralı. 1980'deki "günün fırtınası"nda 650 bin kişi gözaltına alınmış, 171 kişi işkence sonucu ölmüş, 50 kişi idam edilmiş, 230 bin kişi yargılanmış, 30 bin kişi işten atılmış, 49 ton gazete ve dergi sakıncalı olduğu için imha edilmişti. Zararı yok. Sonuçta Türkiye'nin Batı tercihinde bir sapma olmamıştı. Eksen kaymasının, görüntüsü bir yana, adı bile geçmemişti... *** Kanıtmış, rasyonel olmakmış! İncirlikten kalkan uçakların motoru soğumamış, Adam "müttefiklerimiz içeride" diye açıklama yapıyor, Diğeri tutuklanan darbeciler için "endişeliyiz" diyor Stratfor Cumhurbaşkanı'nın koordinatlarını veriyor, Bizimkiler "hamaset yapmayalım" diyor. Henri Barkey, Graham Fuller... Sanki bunlar roman kahramanı. Rasyonel olmak, "delil"li konuşmak lazımmış. Öyle ya "darbeyi biz yaptık" diye bir resmi açıklama filan gelmedi Amerika'dan. Gelseydi de, korkarım bunların fikri yine de değişmezdi. *** İsimler önemli değil, onları bir kenara bırakalım. Ama Türkiye'nin FETÖ gerçeği kadar bir de "İçimizdeki Amerikalılar" gerçeği var. Bunlar yeri geldikçe, Ortadoğu'nun sosyolojisini analiz eder; "biat kültürü", "itaat kültürü", "korku kültürü" filan derler. Bunların Amerika'ya biatı, Katolik nikahından beter. Katolik nikahı ölünce bitiyor; biz ölsek de öldürülsek de Amerika'dan kurtulamıyoruz. Bunlar Amerika'yla ilişkilerimizin bozulmasından korktukları kadar hiç bir şeyden korkmazlar. "200 yıllık" tercihmiş! Biatın bile şartları var. Bunların tercihinin şartı şurtu da yok. Ömrümüz boyunca aynı ezberleri dinlemeye devam ettik. Ağızlarını her açtıklarında, bize Batı'nın faziletlerini anlatır dururlar. Kalemleri halka hep korku yükler. Birazcık farklı düşünen siyasetçiye söyledikleri tek bir şey vardır: "Aman ha! Sakın ha!" Dinlemezsen, alttan alta tehdit ederler. Bombalar patlar, terör azar, ekonomi bozulursa; kasıla kasıla "demedik mi?" derler. Bütün dertleri bizi 2. Dünya Savaşı’ndan sonra müstekbirlerin kurduğu düzenin içinde tutmak. *** TBMM Dış İşleri Komisyonu Heyeti ABD'ye gitmiş. "Darbenin arkasında ABD olduğuna inanıyor musunuz?" diye sormuşlar. Ak Partili vekil: "İnanmıyorum" demiş. "Kesinlikle" diye de eklemiş. CHP ve MHP milletvekilleri de "biz inanmıyoruz ama halk böyle inanıyor" demişler. Bu vekillere teklifim şu: Gelin bunu meydanlarda söyleyin. İncirlik'ten kalkan uçaklar tiyatroydu, deyin. Brennan öyle şeyler yapmaz, deyin. Votel'in ağzından kaçmıştır, deyin, Clapper'ın söyledikleri yanlış anlaşıldı, deyin, CIA'nın bugüne kadar böyle işlere karıştığı görülmüş müdür, deyin. Amerika'nın darbelerin arkasında durduğunu hiç duydunuz mu deyin, Stratfor,'da çıkan analizler, Cumhurbaşkanı'nın uçağının yer bilgilerinin verilmesi, CIA ajanlarının 15 Temmuz sabahı Türkiye'ye gelip toplantı yapması, Bunların hepsi bir halisünasyondu, deyin. Eğer bunlar tutmaz diyorsanız makul bir teklifim daha var: "Bütün bunları Amerika'yla aramızı bozmak için FETÖ uyduruyor" deyin. *** Başrolünü Sadri Alışık'ın oynadığı, Ofsayt Osman filminin o müthiş finali geliyor aklıma: Mürekkep yalamışların, patronların, her türlü haydutluğu yapıp işini kitaba uyduranların dünyasına isyan eder: ...sizler, hepiniz...hepiniz, hepiniz hakem olun abiler... ya bu maç be. Tıpkı bir maç. Ama böyle hayat sahasında oynanıyor. Oyuncuları bizleriz. Topumuz da namusumuz, vicdanımız, insanlığımız. Ben... ben Osman. Ofsayt Osman. Söyleyin be... Allah rızası için söyleyin. Gene mi atamadım golü ha? Bu da mı gol değil be? Adaletine, insanlığına kurban olayım hakim bey, bu da mı gol değil ? *** Lafı dolandıranlara, kem küm edenlere, "falandı-filandı" diyenlere, maşaya her şeyi söyleyip; maşayı tutan eli havaya kaldıranlara yazıklar olsun.
Habertürk yazarı Serdar Turgut demiş ki:
"Ladin gibi devletin düşmanı ilan edilmiş ve Amerika topraklarında binlerce kişinin ölümüne yol açtığı için savaş ilan edilmiş bir insana yönelik operasyon için bile yasalara uygunluk gözetilirken Türkiye gibi devletler hukukuna uygun ilişkilerin bulunduğu, liderinin defalarca Beyaz Saray'da dostça ağırlandığı veyıllardır müttefik olarak görülen bir ülkeye yönelik bir operasyonun bu hukuk sisteminde Amerika tarafından resmen yaptırılmış olması imkânsızdır."
ABD'nin Cumhurbaşkanı'nı öldürmeye çalıştığı iddialarını da saçma buluyor Turgut ve bakın hangi gerekçeye dayandırıyor:
"Çünkü Amerikan başkanlarının yabancı ülkelerde suikastlar emretmeleri yasalara aykırıdır ve bir suçtur."
Yanlış anlamayın, aklımızla alay etmiyor; zerre miskal aklımızın olmadığına inanıyor.
Bize parmağını sallamayı da ihmal etmiyor: Sanırsınız ki, John Kirby'nin açıklamalarından pasaj aktarıyor:
"Şu anda Amerika'ya yönelik suçlamalar çıkarmak yakın gelecekte çok da ihtiyacımız olacak güçlü bir müttefiğe karşı düzen bozucu duygular yaratılmasına, o gereken rasyonel temelli ilişkiyi imkânsız kılacak durumlara yol açabilir."
Etyen Mahçupyan ise bizi "kanıt temelli" düşünmeye davet ediyor:
"Gülenci darbede ABD rolüne ilişkin epeyce geniş bir fikir birliği var. Öne sürülen argümanlar, daha önceki darbelerin ABD onayıyla yapılması, Gülen?in ABD'de ikamet etmesi ve Gülencilerin elde ettiği kozmik sırların yabancı ülkeler için değeri… Ne var ki bunların hiçbiri yaşadığımız darbenin arkasında ABD olduğuna dair bir nedensellik gücüne sahip değil. ABD bu darbeyi önceden bilmiş, hattadesteklemiş de olabilir… Ama ileri sürülen "nedenler? bu sonuca varmak için ne yeterli, ne de gerekli. Somut delile ise şu ana kadar sahip değiliz."
İleri sürülen nedenler yeterli olmaması bir yana "gerekli" de değilmiş.
Mahçupyan yazısının sonunda "maval uydurmayın" diyerek fırçasını da kayıyor:
Ama yine de meraklıları ille de darbeyi ABD yaptı diye inat edebilirler. CIA mavalları uydurup ille de işin arkasına ABD'yi koymak, Gülencileri hafife almak isteyebilirler. Ancak ilave bir varsayıma muhtaçlar: "ABD aptaldır"… Eğer aptalsa ABD gerçekten de darbeyi desteklemiş olabilir. Ne yazık ki bu yönde de elimizde delil yok henüz…"
Taha Akyol ise "Batı'dan Kopmak" başlıklı yazısında Amerika ve Avrupa'nın darbe karşısında takındığı tutumla "ayıp" ettiğini söylüyor. Bu tutuma ilişkin bir kaç örnek verip "temkinli" eleştiriler de yapıyor.
Sonra o can alıcı soruyu soruyor:
"Avrupa ve Amerika'nın bu tavrı karşısında Türkiye geleceğini artık Batı'da değil İslam dünyasında, Türk dünyasında ya da Rusya ile Avrasya coğrafyasında mı aramalı?"
Cevap net, keskin; adeta bir emir: "Hayır.".
Araya bir soru da ben sıkıştırayım: FETÖ'nün de derdi bu değil miydi; Batı'yla ilişkiler bozulmasın, Türkiye Ortadoğu'ya yaklaşmasın...
Akyol yazısının sonunda diğerleri gibi bizi uyarıyor. "Eksen kayması görüntüsü vermenin" Türkiye'nin siyasi ikliminde "büyük tahribatı" olur diyor. Cümleye dikkat edin, "eksen kaymasının" demiyor; "görüntüsü"nün bile tahribatı büyük olur diyor.
Taha Akyol yazısının sonunda bize "Darbelerle yaşamaya alışın" diyemiyor da bakın ne diyor:
"Günün fırtınaları Türkiye'nin 200 yıllık Batı tercihini tahrip etmemelidir.".
"Günün fırtınaları!"
Yani, 250'ye yakın şehid, binlerce yaralı.
1980'deki "günün fırtınası"nda 650 bin kişi gözaltına alınmış, 171 kişi işkence sonucu ölmüş, 50 kişi idam edilmiş, 230 bin kişi yargılanmış, 30 bin kişi işten atılmış, 49 ton gazete ve dergi sakıncalı olduğu için imha edilmişti.
Zararı yok. Sonuçta Türkiye'nin Batı tercihinde bir sapma olmamıştı. Eksen kaymasının, görüntüsü bir yana, adı bile geçmemişti...
***
Kanıtmış, rasyonel olmakmış!
İncirlikten kalkan uçakların motoru soğumamış,
Adam "müttefiklerimiz içeride" diye açıklama yapıyor,
Diğeri tutuklanan darbeciler için "endişeliyiz" diyor
Stratfor Cumhurbaşkanı'nın koordinatlarını veriyor,
Bizimkiler "hamaset yapmayalım" diyor.
Henri Barkey, Graham Fuller... Sanki bunlar roman kahramanı.
Rasyonel olmak, "delil"li konuşmak lazımmış.
Öyle ya "darbeyi biz yaptık" diye bir resmi açıklama filan gelmedi Amerika'dan.
Gelseydi de, korkarım bunların fikri yine de değişmezdi.
İsimler önemli değil, onları bir kenara bırakalım.
Ama Türkiye'nin FETÖ gerçeği kadar bir de "İçimizdeki Amerikalılar" gerçeği var.
Bunlar yeri geldikçe, Ortadoğu'nun sosyolojisini analiz eder; "biat kültürü", "itaat kültürü", "korku kültürü" filan derler.
Bunların Amerika'ya biatı, Katolik nikahından beter. Katolik nikahı ölünce bitiyor; biz ölsek de öldürülsek de Amerika'dan kurtulamıyoruz.
Bunlar Amerika'yla ilişkilerimizin bozulmasından korktukları kadar hiç bir şeyden korkmazlar.
"200 yıllık" tercihmiş!
Biatın bile şartları var. Bunların tercihinin şartı şurtu da yok.
Ömrümüz boyunca aynı ezberleri dinlemeye devam ettik.
Ağızlarını her açtıklarında, bize Batı'nın faziletlerini anlatır dururlar.
Kalemleri halka hep korku yükler.
Birazcık farklı düşünen siyasetçiye söyledikleri tek bir şey vardır: "Aman ha! Sakın ha!"
Dinlemezsen, alttan alta tehdit ederler.
Bombalar patlar, terör azar, ekonomi bozulursa; kasıla kasıla "demedik mi?" derler.
Bütün dertleri bizi 2. Dünya Savaşı’ndan sonra müstekbirlerin kurduğu düzenin içinde tutmak.
TBMM Dış İşleri Komisyonu Heyeti ABD'ye gitmiş. "Darbenin arkasında ABD olduğuna inanıyor musunuz?" diye sormuşlar.
Ak Partili vekil: "İnanmıyorum" demiş. "Kesinlikle" diye de eklemiş.
CHP ve MHP milletvekilleri de "biz inanmıyoruz ama halk böyle inanıyor" demişler.
Bu vekillere teklifim şu: Gelin bunu meydanlarda söyleyin.
İncirlik'ten kalkan uçaklar tiyatroydu, deyin.
Brennan öyle şeyler yapmaz, deyin.
Votel'in ağzından kaçmıştır, deyin,
Clapper'ın söyledikleri yanlış anlaşıldı, deyin,
CIA'nın bugüne kadar böyle işlere karıştığı görülmüş müdür, deyin.
Amerika'nın darbelerin arkasında durduğunu hiç duydunuz mu deyin,
Stratfor,'da çıkan analizler,
Cumhurbaşkanı'nın uçağının yer bilgilerinin verilmesi,
CIA ajanlarının 15 Temmuz sabahı Türkiye'ye gelip toplantı yapması,
Bunların hepsi bir halisünasyondu, deyin.
Eğer bunlar tutmaz diyorsanız makul bir teklifim daha var:
"Bütün bunları Amerika'yla aramızı bozmak için FETÖ uyduruyor" deyin.
Başrolünü Sadri Alışık'ın oynadığı, Ofsayt Osman filminin o müthiş finali geliyor aklıma: Mürekkep yalamışların, patronların, her türlü haydutluğu yapıp işini kitaba uyduranların dünyasına isyan eder:
...sizler, hepiniz...hepiniz, hepiniz hakem olun abiler... ya bu maç be. Tıpkı bir maç. Ama böyle hayat sahasında oynanıyor. Oyuncuları bizleriz. Topumuz da namusumuz, vicdanımız, insanlığımız. Ben... ben Osman. Ofsayt Osman. Söyleyin be... Allah rızası için söyleyin. Gene mi atamadım golü ha? Bu da mı gol değil be? Adaletine, insanlığına kurban olayım hakim bey, bu da mı gol değil ?
Lafı dolandıranlara, kem küm edenlere, "falandı-filandı" diyenlere, maşaya her şeyi söyleyip; maşayı tutan eli havaya kaldıranlara yazıklar olsun.
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 989507
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.