İslam Medeniyetinin Temel Taşları: Kalem Kitap ve Hikmet - Doç. Dr. Enver ARPA

 / YORUM-ANALİZ

Medeniyet; bir toplumun, maddi ve manevi varlıklarını, düşünce, sanat, bilim ve teknoloji alanında sahip olduğu tüm ürünleri ifade eder. Tarihte iz bırakan medeniyetlerin ayırıcı özelliği onların özellikle düşünce ve sanat alanında elde ettiği başarılardır. Bu alanlarda kaydettikleri ilerlemeler bazı medeniyetlerin insanlık tarihindeki yerini perçinlemiş ve etkilerinin asırlar boyunca sürmesini sağlamıştır. İnsanlık tarihinde derin izler bırakan kadim Yunan medeniyeti, Endülüs İslam medeniyeti gibi medeniyetleri tarihe mal eden sihirli ürünler ise kalem ve kitabın ortaya çıkardığı varlıkları yani o dönemi ifade eden kitaplardır. Batı felsefesinin tüm dünyada yarattığı etkiyi, bu felsefeyle birlikte İslam felsefesini de ortaya koyan Endülüs İslam dönemi bilim tarihinin en önemli merhalelerinden biri olarak zikredilmektedir.

Kalem bir nesne olarak düşünülmemeli o, toplumların düşünce dünyalarını, tecrübelerini, birikimini ifade eder. Bu unsurlar satırlara dökülünce kitaplara dönüşür ve medeniyetin temel taşını oluşturur. Hikmet ise kalem ve kitaptaki hakikatleri ifade eder. Davranışların, prensiplerin, konulan hükümlerin, yasaklanan hususların varlık sebebi onların hikmetini oluşturur. Kalem, hikmeti satırlara dökmeye çalışır; satırlar ise hikmeti kitaplaştırır. Kitap, hikmetin ana rahmidir. Hikmet orada neşv-u nema bulur, oradan yayılır ve bir medeniyete dönüşür. Hikmetten yoksun kalem ve kitap kalıcı olamaz ve zamanla yok olmaya mahkum olur. Hikmeti yüksek olan toplumlar oluşturdukları ürünleriyle tarihe mal olur; hikmetten yoksun her ne varsa zamanla silinip yok olur.

Yüce İslam medeniyetini tarihe damga vuran medeniyetlerden biri haline getiren temel unsur ilahi kaleminden satırlara dökülen ve bu satırların yan yana dizilmesiyle oluşan yüce kitabının barındırdığı yüce hikmetlerdir. İnsanlık karanlıklar içinde boğuluyorken, zulüm şiddet ve rahmet ortadan yok olmuşken, hikmet dolu rahmetle inmeye başlayan İslam’ın yüce kitabı ilk iş olarak “Oku” emrini vererek medeniyetini inşa etmeye başlamıştır. İslam, böylece her şeyden önce hikmetin keşfedilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Okumak kalemi devreye sokar, okumak düşünceyi ortaya koyar, okumak kalem kitap ve hikmeti gerektirir. Okuma, hikmeti anlama çabasıdır. Oku emrinden hemen sonra inen ikinci surede ise ilk olarak bunlara işaret edilmesi kaçınılmaz olmuştur: “Nûn. Kaleme ve satır satır yazdıklarına and olsun!” (Kalem 1, 2) Burada kalem ve yazdıklarına yemin edilmesinden maksat; düşünce, tecrübe ve bilginin kayıt altına alınmasını, bu yolla kuşaklara aktarılmasını ve toplumların aydınlatılmasını, ilim ve irfanın koruma altına alınmasını sağlamak ve bunu sağlayan kalem ve kitabın önemine işaret etmektir. Kalem hakikatleri sayfalara aktaracak, sayfalar barındırdığı bilgilerle kitaba dönüşecek ve kitaplar medeniyet oluşturacaktır. Bu ayeti kerime bize müstakbel İslam medeniyetinin merkezine kitabın konulduğunu işâ’r etmektedir. Bir kitap ki kendisinden önce indirilmiş kitapların hakikatlerini ve hikmetlerini barındırmakta ve onlara ilave hikmetler de öngörmektedir. O insanlığın tüm birikimini, şimdiye kadarki ilahi hikmetleri, insanların ona karşı tutumlarını, bu tutum ve davranışların akıbetlerini ve daha nice yüce hikmeti özü itibariyle içerisinde barındırmakta ve bunlar ışığında insanlığa yeni bir istikamet belirlemektedir. İstikamet belirlendikten sonra şimdi sıra artık insanları hikmetle bu istikamete yönlendirmeye gelmiştir: (Rasûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır…(Nahl 125)

Başta kutlu elçisi olmak üzere o yüce kitabın müntesipleri, onun yüce hikmetleri ışığında insanlığa bir yön belirlemiş ve bu ilahi rahmeti kısa sürede insanlığın kurtuluş ümidi haline getirmişlerdir. Müslümanlar onun kutlu satırları sayesinde yaratılışın özünü kavramaya çalışmış, düşünerek, gözlemleyerek kainatı, yaratıcısını ve yaşamın gayesini bilmeye, kavramaya çalışmışlardır. Hira’dan yayılmaya başlayan “oku” emriyle insanlık ufkunda yeni bir sayfa açılmıştır. Kur’an, daha ilk ayetlerinde “kalem”e ve “yazı”ya dikkat çekmiştir: “Oku, çünkü Rabbin sonsuz lütuf sahibidir. İnsana kalemle yazmayı öğretendir.” (Alak 3, 4) “Nûn. Kaleme ve yazdıklarına andolsun ki…” (Kalem 1, 2)

Müfessirler “nûn”un, hokka olduğu görüşündedirler. Kalem ise bellidir ve onun yazdıkları “kitap”tır. Hikmetten yoksun, cehalet karanlığında boğulmaya yüz tutmuş bir topluma inmeye başlayan bu yeni kitap; böylelikle kalem, sahife ve kitap arasındaki ilişkiyi ve bunun önemini ifade etmiştir.

Kalem, kitap ve hikmet üçlüsünün temelini oluşturduğu İslam medeniyeti kısa sürede insanlığın yüz akı sayılan bir inşa sürecine imza atmış ve bir süre sonra Arap Yarımadasını aşarak tüm Ortadoğu coğrafyasına, Kuzey Afrika’ya, Anadolu topraklarına ve Kafkaslar’a kadar ulaşmıştır. Daha sonraki yıllarda ise sahra altı Afrika’sına uzanmış ve Avrupa kıtasına doğru ilerlemiştir. Hikmeti anlamaya davet ederek bir medeniyet projesi başlatan İslam uygarlığı, özellikle Endülüs döneminde insanlık tarihinin en görkemli eserlerini meydana getirmiş ve yüce kitabından ilham alınarak yazılan dev yazılı eserleriyle insanlığın unutulmazları arasına girmiştir. Müslümanlar bu dönemlerde bilim ve sanatın en önemli eserlerine imza atmışlardır. O dönemlerde kaleme alınan ilmi eserler hala insanlığın yolunu aydınlatmaya devam etmektedir.

Günümüzde kitaptan ve hikmetten uzaklaşmanın yarattığı korkunç travmayla bunalımlı günler geçirmekte olan, bilim ve sanatta geriye düşen, birlik ve düzeni dağılan İslam dünyasının eski izzetli günlerine dönüşünün tek çaresi yeniden yüce kitabına onun yarattığı medeniyete dönüş ve onun hikmetine sımsıkı sarılmaktır.

Doç. Dr. Enver ARPA


 Okunma Sayısı : 2710         31 Mayıs 2016

Yorumlar

Yorum Yap

Adınız Soyadınız

Girilecek rakam : 984886

Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.