Son aylarda gittikçe artan oranda 8 Kasım tarihinde yapılacak ABD seçimleri konuşuluyor. Dünyanın tek süper gücüne kimin başkanlık edeceği mühim mesele. Uzun zamandır yeni dünya olarak isimlendirilen ABD merkezli bir sistematik içindeyiz zaten. ABD hem süper güç, hem başkanlık sistemi ile yönetiliyor. Bu durum üç gün sonra yapılacak seçime ilgiyi on katına çıkarıyor. Zira, başkanın kişiliği ve kararları oldukça önemli bu ülkede. SSCB Gorbaçov’un Devlet aklı ile gerçekleştirdiği glasnost ve perestroika (açıklık ve yeniden yapılanma) ile ifade edilen hamlesi ile oyundan düşmüştü. Zira bu yarışı koşturacak mecali kalmamıştı. Süper güç olma iddiasını beş-on sene daha inatla sürdürecek olsa sosyalist çark paramparça olacaktı. O nedenle vitesi düşürdü, sağa çekti. Ülkenin yeniden toparlanması için soluklanma yolunu tercih etti. Kanaatimce kendi ülkesi için en akılcı kararı aldı. Ancak bu durum en önemli karar mercii olan Gorbaçov’a yaramadı. İsveç’te sürgün hayatı yaşadı. Bugünlerde oldukça yaşlı bir eski lider o. Ancak, Rusya özellikle Putin’den sonra kendi küllerinden yeniden doğdu. Güçlü bir ülke olarak politikalarını yürütmeye başladı. ABD, SSCB’nin iddialarından vazgeçmesi ile tek süper güç haline geldi. “Özgürlükler ülkesi” ABD, kapitalizmin babası, modern sömürgeciliğin baş mimarı, Yahudi Cemaatinin tercihi bir dev olarak dünyaya nizam veriyor. Cumhuriyetçilerle Demokratlar her dört senede bir olduğu gibi seçim için yarışıyor. Hillary Clinton Obama’ya karşı başkanlık adaylığı yarışından çekilmişti. New York senatörü idi bu hırslı ve çalışkan kadın. Dışişleri Bakanlığına atanmış iken bir süre sonra sağlık sorunu sebebiyle bu görevinden ayrıldı. Bugünlerde o sağlık sorununun ne olduğu kimse tarafından konuşulmuyor. Hillary Clinton seçim çalışmasını bazı sağlık problemleri nedeniyle sıkı şekilde sürdüremiyor. Doktorları zatürre geçirdi, yoruldu gibi kaçamak izahlarla konuyu kapatıyor. Ancak, Hillary Clinton’un sağlık sorunu daha önemli bir konuda olması muhtemel. Ancak, tarafları vazgeçmiyor Hillary Clinton’dan . Çünkü on küsur senedir üzerinde anlaşılmış, yatırım yapılmış, seçim totolarda üzerine para konulmuş bir aday karşımızdaki. Ocak ayından bu yana başkanı belirleyecek olan “Seçiciler Kurulu” da (Electoral College) belirlenmeye başlamış durumda. Diğer yandan, toplumlara kabul ettirilecek yeni aday bulmak zordur. Genelde belli bir tanınmışlığı olan kişi seçilir aday olarak. Bu kişi kendini az çok da kanıtlamıştır. Medyada görünmüştür, kamu görevi yapmıştır, büyük sürprizler yapmazlar, siyasi felakete yol açmazlar. Hillary Clinton böyle de Donald Trump ne durumda? Cumhuriyetçilerin en önemli adayı Trump. Nereden buldular bu taşkın adamı belli. Zengin, televizyon yayınlarında boy gösterdi, halk tanıyor, kitaplar yazdı. Bunlar tamam ancak önemli bir sorunu var. Polemikçi, seyyar satıcı davranışlarına sahip, kaptı kaçtı iş yapan biri gibi duruyor. İçsel dürtülerini bu yaşına rağmen kontrol edemiyor. Kendini zor tutuyor. Dünya, durmuş şimdi, Trump seçilirse ne olur diye düşünüyor. Göçmen politikaları, Meksika’ya beton sınır yapacağını söylemesi, bazı ülkeleri bedel almadan neden koruyoruz gibi çıkışları ile başka bir sorunsal. Bu ölçüde defolu bir şahıs nasıl bu kadar parladı? Asıl olan soruyu sormaktır. Cevap cebridir. Yani cevap soruya tabidir. Bu çerçevede bakılacak olursa. ABD kapitalizmin babası demiştik. Nefis ve azgınlık üzerine kurulan bu coğrafya kendi gelişmesini sağlayan en azgın modeli ortaya koymuş durumda. New York’ta Wall Street yakınında bulunan büyük boğa heykeli gibi bir adam. Zenginliği, enerjik olmayı, her türlü mücadeleyi, bel altından vurmayı, kendi menfaati için her şeyi yapmayı vaad ediyor. Üstelik bu ABD’nin siyasi tarihçesine de uygun. Vahşi kapitalizm, sömürü, ırkçılık, beyazlık (WASP: White, Anglo Saxon, Protestant). ABD aynı zamanda Yahudi cemaatinin önemli bir keşfi. Bütün gücünü ve zenginliğini buradan devşirmiş. Onlar aynı zamanda dev bir ülkenin beyni haline gelmiş. Beden başkasının ama akıl ve irade bunların. ABD’nin bu kavim için yapmayacağı şey yok. 15 Temmuz hain darbe girişimine kadar böyle düşünmeyenler bile farketti. Komplo var. Görünenin arkası var. Halka bildirilmeyen arka bahçe çalışmaları, dar labirentler var. Bir yazar, ben komploya inanırım, buna inanmayanların da komplonun bir parçası olduğunu düşünürüm demişti. Artık dünyada olup biteni anlamak için başka söze hacet yok. Tasarımla yönetilir bu büyük ülke. Nefret ve sevgi ikilemi çok belirgindir. Ak ve kara gibidir tercihler. Aradaki ton farklılıklarının önemi yoktur. Her şeyi gelişmiş akıl ve teknolojileri ile önceden planlarlar. Derin devlet dediğimiz şeyin aslı oradadır. Kimin başkan seçileceğini önceden belirlemek isterler. Sürpriz sevmezler. Oğul Walker Bush’tan sonra Hüseyin Barak Obama başkan oldu. Irak işgali, Guantanamo, Ebu Gureyb işkenceleri ile dibe vuran ABD özgürlükler ülkesi rüyası yeniden canlanmaya yüz tuttu. Afrikalının ABD hakkındaki düşüncesi nedir diye sorulduğunda, cevap, Obama’dan önce mi sonra mı? şeklinde veriliyordu. Afrika sevincinden rüyalar gördü. Değişen esaslı hiçbir şey olmadı oysa. Trump’ın neden Cumhuriyetçilerin önemli bir adayı olarak ortaya çıktığı belli oluyor bu durumda. Tasarlanmış çünkü. Kaybetmek için tasarlanmış. Hillary Clinton’un kazanması için tasarlanmış. Diğer adaylar arasında onu parlattılar. Seçim anketlerinde neredeyse başa baş gelmişlerdi. Şimdi indirilmesi zamanı. Oldukça defolu çünkü. Tacizden, kabalıktan, saldırganlıktan başladılar. Bu yetmezse daha fazlasını da ortaya koyacaklar. Bu kadarı yeterli gelmiş sanki. Zira bir video kasetten ve bazı kadınların açıklamalarından sonra Hillary Clinton ile kendisi arasında çoktan %6,5 fark meydana gelmiş durumda. Karşı cephe de boş durmuyor. Çünkü oyunun oyuncusunu seçmek ilk adım. Bu nedenle Hillary Clinton’un özel e posta adresi ile devlet işleri yapması ve bu postaların içeriği tartışma konusu oldu. Üstelik bu tartışmayı devletin federal araştırma bürosu (FBI) başlattı. Bu husus Amerikan derin devletinin bir bölümünün de Trump’ı desteklediğini gösteriyor. Hillary Clinton’un ABD Başkanı olması daha güçlü bir ihtimal olarak görünüyor. Ancak şu anda her seçenek masada. Clinton’un seçilecek olması ihtimalinde onun sağlık sorunlarının olması önemli değil. Daha iyi. Devlete yön veren koalisyonun ABD idaresini tam olarak ele geçirmesini sağlayacak bu. Küçük ABD ulusal devlet yanlılarının direnişi de ortadan kalkacak böylece. Bu durum aynı zamanda ABD politikalarının keskinliğinin devam edeceğini belki de daha sertleşeceğini gösteriyor tüm dünyaya. Başkan Adayının başkan yardımcısı adayı Tim Kaine ve çalışacağı diğer ekibin bu bakımdan incelenmesi gerekir. Esasen son aylardaki pervasız Ortadoğu saldırıları bunun eseri. Obama gidiyor. Hillary geliyor. ABD’nin tek hâkiminin firesiz Yahudi aklı olması ihtimali var. Suriye’nin kuzeyine Türkiye’nin güneyine bir terör devleti kurmaları, Sevr anlaşmasına yeniden can vermeye çalışmaları bu durumun ayak izleri. Musul’a başlatılan Türkiye’siz müdahale bunun eseri. ABD Musul operasyonunu esas itibariyle Irak Ordusu ve Peşmergelerle yapıyor. Peşmergeler içinde PKK unsurlarının bulunması büyük sorun. Musul nüfusunun ağırlıklı olarak sunni olmasına rağmen, müdahalenin şii unsurlarla (Haşdi Şaabi) güçlendirilmiş olması da ayrı bir sıkıntı. Musul’da yapılacak bir katliam bölgedeki kargaşayı bütün alanlara yayacak risk kapasitesi taşıyor. Şehrin üç tarafından yapılan saldırı sonucunda açık bırakılan güneydoğu yönünde, Suriye’ye doğru şehri terk den sivil unsurların Türkiye için yeni bir mülteci akını oluşturması ihtimali çok yüksek. Bir başka ihtimal kuzey istikametinde bir boşluk verilirse Fırat Kalkanı’nın önüne doğru yol alacak bir sivil sığınmacı gurubun meydana gelmesi. Çatışma bu taraflar ile yapılacak olursa bölgenin gelecekte kürt, arap, sünni farklılığı belirginleşecek. Mevcut siyasal uzlaşmazlığı etnik ve mezhep düzeyinde körükleyecek. Bu nedenle Türkiye’nin koalisyon içinde olması çok önemliydi. Bu gerçeklere rağmen ABD’nin Türkiye’yi neden Musul operasyonunda istemediği anlaşılır değil. Üstelik ABD’nin hedefi DAEŞ’i bölgeden çıkarmak olsa ne kadar uluslararası destek varsa onları yanına almak isterdi. Ancak, anlaşılıyor ki onun amacı müdahaleden sonra bölgeyi kontrolüne vereceği gücü belirlemek. Fırat Kalkanı ile kaybettiği imkanı, Türkiye’yi boydan boya sarma harekatını, şimdi Musul hattı üzerinden ve daha geniş şekilde yapmak istiyor. Musul’un alınması Rakka’ya doğru bağlantı kurulması da demek. Son günlerde Türkiye’nin de koalisyon güçlerine destek vereceğine ilişkin çelişkili haber ve beyanlar var. Türkiye esasen istenmiyor batılı koalisyon tarafından. Ancak çeşitli sebeplerle mecbur kalırlarsa istemeye istemeye buna razı olabilirler. Bu durumda aleyhimize kurgulanacak ikinci bir alternatif oyun ve strateji beklenmelidir. Bu arada Rakka’ya yapılması düşünülen operasyonun ve Kuzey Irak’ta PYD güçlerine karşı alınacak tavrın belirlenmesine çalışılıyor. Açıklamalar, güç gösterileri, rest ve düşünme hamleleri sonucunda bir ileri bir geri hareketler, tarafların güçlerini ve yapabileceklerinin azamini gerçekleştirme kararlılığından kaynaklanıyor. Endişeli bir bekleyiş içindeyim. Ülke olarak iktidarı, muhalefeti ve tüm kesimleri ile bir arada olmamız sorunları bertaraf etmemizde en büyük desteğimiz olacaktır. Diğer yandan unutulmasın. İnsan bilgisayardaki oyunlar gibi yönlendirilemez. Her zaman bir sürpriz yapma potansiyeli vardır. En kritik zamanda gösterir bu hususiyetini ve bozar oyunları. Türkiye’nin tarihsel ve stratejik aklı, çok yönlü ve atipik bu yapılanmaları dizayn edebilecek niteliktedir. Türkiye Cumhuriyetinin bir anda Lozan Antlaşmasını tartışmaya açması refleksi ve bunu bir kart olarak uluslararası senaryoya karşı sürmesi bu niteliğin kendisinde bulunduğunu göstermektedir. Bir fırsatın doğması ise an meselesidir. Prof. Dr. Hasan AYRANCI- Tanış gazetesinden alınmıştır
Son aylarda gittikçe artan oranda 8 Kasım tarihinde yapılacak ABD seçimleri konuşuluyor.
Dünyanın tek süper gücüne kimin başkanlık edeceği mühim mesele. Uzun zamandır yeni
dünya olarak isimlendirilen ABD merkezli bir sistematik içindeyiz zaten.
ABD hem süper güç, hem başkanlık sistemi ile yönetiliyor. Bu durum üç gün sonra yapılacak
seçime ilgiyi on katına çıkarıyor. Zira, başkanın kişiliği ve kararları oldukça önemli bu
ülkede.
SSCB Gorbaçov’un Devlet aklı ile gerçekleştirdiği glasnost ve perestroika (açıklık ve
yeniden yapılanma) ile ifade edilen hamlesi ile oyundan düşmüştü. Zira bu yarışı koşturacak
mecali kalmamıştı. Süper güç olma iddiasını beş-on sene daha inatla sürdürecek olsa sosyalist
çark paramparça olacaktı. O nedenle vitesi düşürdü, sağa çekti. Ülkenin yeniden toparlanması
için soluklanma yolunu tercih etti.
Kanaatimce kendi ülkesi için en akılcı kararı aldı. Ancak bu durum en önemli karar mercii
olan Gorbaçov’a yaramadı. İsveç’te sürgün hayatı yaşadı. Bugünlerde oldukça yaşlı bir eski
lider o. Ancak, Rusya özellikle Putin’den sonra kendi küllerinden yeniden doğdu. Güçlü bir
ülke olarak politikalarını yürütmeye başladı.
ABD, SSCB’nin iddialarından vazgeçmesi ile tek süper güç haline geldi. “Özgürlükler ülkesi”
ABD, kapitalizmin babası, modern sömürgeciliğin baş mimarı, Yahudi Cemaatinin tercihi bir
dev olarak dünyaya nizam veriyor.
Cumhuriyetçilerle Demokratlar her dört senede bir olduğu gibi seçim için yarışıyor. Hillary
Clinton Obama’ya karşı başkanlık adaylığı yarışından çekilmişti. New York senatörü idi bu
hırslı ve çalışkan kadın. Dışişleri Bakanlığına atanmış iken bir süre sonra sağlık sorunu
sebebiyle bu görevinden ayrıldı. Bugünlerde o sağlık sorununun ne olduğu kimse tarafından
konuşulmuyor. Hillary Clinton seçim çalışmasını bazı sağlık problemleri nedeniyle sıkı
şekilde sürdüremiyor. Doktorları zatürre geçirdi, yoruldu gibi kaçamak izahlarla konuyu
kapatıyor. Ancak, Hillary Clinton’un sağlık sorunu daha önemli bir konuda olması muhtemel.
Ancak, tarafları vazgeçmiyor Hillary Clinton’dan . Çünkü on küsur senedir üzerinde
anlaşılmış, yatırım yapılmış, seçim totolarda üzerine para konulmuş bir aday karşımızdaki.
Ocak ayından bu yana başkanı belirleyecek olan “Seçiciler Kurulu” da (Electoral College)
belirlenmeye başlamış durumda. Diğer yandan, toplumlara kabul ettirilecek yeni aday bulmak
zordur. Genelde belli bir tanınmışlığı olan kişi seçilir aday olarak. Bu kişi kendini az çok da
kanıtlamıştır. Medyada görünmüştür, kamu görevi yapmıştır, büyük sürprizler yapmazlar,
siyasi felakete yol açmazlar. Hillary Clinton böyle de Donald Trump ne durumda? Cumhuriyetçilerin en önemli adayı
Trump. Nereden buldular bu taşkın adamı belli. Zengin, televizyon yayınlarında boy gösterdi,
halk tanıyor, kitaplar yazdı. Bunlar tamam ancak önemli bir sorunu var. Polemikçi, seyyar
satıcı davranışlarına sahip, kaptı kaçtı iş yapan biri gibi duruyor. İçsel dürtülerini bu yaşına
rağmen kontrol edemiyor. Kendini zor tutuyor. Dünya, durmuş şimdi, Trump seçilirse ne olur
diye düşünüyor. Göçmen politikaları, Meksika’ya beton sınır yapacağını söylemesi, bazı
ülkeleri bedel almadan neden koruyoruz gibi çıkışları ile başka bir sorunsal.
Bu ölçüde defolu bir şahıs nasıl bu kadar parladı? Asıl olan soruyu sormaktır. Cevap cebridir.
Yani cevap soruya tabidir. Bu çerçevede bakılacak olursa.
ABD kapitalizmin babası demiştik. Nefis ve azgınlık üzerine kurulan bu coğrafya kendi
gelişmesini sağlayan en azgın modeli ortaya koymuş durumda. New York’ta Wall Street
yakınında bulunan büyük boğa heykeli gibi bir adam. Zenginliği, enerjik olmayı, her türlü
mücadeleyi, bel altından vurmayı, kendi menfaati için her şeyi yapmayı vaad ediyor.
Üstelik bu ABD’nin siyasi tarihçesine de uygun. Vahşi kapitalizm, sömürü, ırkçılık, beyazlık
(WASP: White, Anglo Saxon, Protestant).
ABD aynı zamanda Yahudi cemaatinin önemli bir keşfi. Bütün gücünü ve zenginliğini
buradan devşirmiş. Onlar aynı zamanda dev bir ülkenin beyni haline gelmiş. Beden
başkasının ama akıl ve irade bunların. ABD’nin bu kavim için yapmayacağı şey yok.
15 Temmuz hain darbe girişimine kadar böyle düşünmeyenler bile farketti. Komplo var.
Görünenin arkası var. Halka bildirilmeyen arka bahçe çalışmaları, dar labirentler var. Bir
yazar, ben komploya inanırım, buna inanmayanların da komplonun bir parçası olduğunu
düşünürüm demişti. Artık dünyada olup biteni anlamak için başka söze hacet yok.
Tasarımla yönetilir bu büyük ülke. Nefret ve sevgi ikilemi çok belirgindir. Ak ve kara gibidir
tercihler. Aradaki ton farklılıklarının önemi yoktur. Her şeyi gelişmiş akıl ve teknolojileri ile
önceden planlarlar. Derin devlet dediğimiz şeyin aslı oradadır. Kimin başkan seçileceğini
önceden belirlemek isterler. Sürpriz sevmezler.
Oğul Walker Bush’tan sonra Hüseyin Barak Obama başkan oldu. Irak işgali, Guantanamo,
Ebu Gureyb işkenceleri ile dibe vuran ABD özgürlükler ülkesi rüyası yeniden canlanmaya
yüz tuttu. Afrikalının ABD hakkındaki düşüncesi nedir diye sorulduğunda, cevap, Obama’dan
önce mi sonra mı? şeklinde veriliyordu. Afrika sevincinden rüyalar gördü. Değişen esaslı
hiçbir şey olmadı oysa.
Trump’ın neden Cumhuriyetçilerin önemli bir adayı olarak ortaya çıktığı belli oluyor bu
durumda. Tasarlanmış çünkü. Kaybetmek için tasarlanmış. Hillary Clinton’un kazanması için
tasarlanmış. Diğer adaylar arasında onu parlattılar. Seçim anketlerinde neredeyse başa baş
gelmişlerdi. Şimdi indirilmesi zamanı. Oldukça defolu çünkü. Tacizden, kabalıktan,
saldırganlıktan başladılar. Bu yetmezse daha fazlasını da ortaya koyacaklar. Bu kadarı yeterli
gelmiş sanki. Zira bir video kasetten ve bazı kadınların açıklamalarından sonra Hillary
Clinton ile kendisi arasında çoktan %6,5 fark meydana gelmiş durumda.
Karşı cephe de boş durmuyor. Çünkü oyunun oyuncusunu seçmek ilk adım. Bu nedenle
Hillary Clinton’un özel e posta adresi ile devlet işleri yapması ve bu postaların içeriği tartışma
konusu oldu. Üstelik bu tartışmayı devletin federal araştırma bürosu (FBI) başlattı. Bu husus
Amerikan derin devletinin bir bölümünün de Trump’ı desteklediğini gösteriyor.
Hillary Clinton’un ABD Başkanı olması daha güçlü bir ihtimal olarak görünüyor. Ancak şu
anda her seçenek masada. Clinton’un seçilecek olması ihtimalinde onun sağlık sorunlarının
olması önemli değil. Daha iyi. Devlete yön veren koalisyonun ABD idaresini tam olarak ele
geçirmesini sağlayacak bu. Küçük ABD ulusal devlet yanlılarının direnişi de ortadan kalkacak
böylece. Bu durum aynı zamanda ABD politikalarının keskinliğinin devam edeceğini belki de
daha sertleşeceğini gösteriyor tüm dünyaya. Başkan Adayının başkan yardımcısı adayı Tim
Kaine ve çalışacağı diğer ekibin bu bakımdan incelenmesi gerekir.
Esasen son aylardaki pervasız Ortadoğu saldırıları bunun eseri. Obama gidiyor. Hillary
geliyor. ABD’nin tek hâkiminin firesiz Yahudi aklı olması ihtimali var. Suriye’nin kuzeyine
Türkiye’nin güneyine bir terör devleti kurmaları, Sevr anlaşmasına yeniden can vermeye
çalışmaları bu durumun ayak izleri. Musul’a başlatılan Türkiye’siz müdahale bunun eseri.
ABD Musul operasyonunu esas itibariyle Irak Ordusu ve Peşmergelerle yapıyor. Peşmergeler
içinde PKK unsurlarının bulunması büyük sorun. Musul nüfusunun ağırlıklı olarak sunni
olmasına rağmen, müdahalenin şii unsurlarla (Haşdi Şaabi) güçlendirilmiş olması da ayrı bir
sıkıntı.
Musul’da yapılacak bir katliam bölgedeki kargaşayı bütün alanlara yayacak risk kapasitesi
taşıyor. Şehrin üç tarafından yapılan saldırı sonucunda açık bırakılan güneydoğu yönünde,
Suriye’ye doğru şehri terk den sivil unsurların Türkiye için yeni bir mülteci akını oluşturması
ihtimali çok yüksek. Bir başka ihtimal kuzey istikametinde bir boşluk verilirse Fırat
Kalkanı’nın önüne doğru yol alacak bir sivil sığınmacı gurubun meydana gelmesi.
Çatışma bu taraflar ile yapılacak olursa bölgenin gelecekte kürt, arap, sünni farklılığı
belirginleşecek. Mevcut siyasal uzlaşmazlığı etnik ve mezhep düzeyinde körükleyecek. Bu
nedenle Türkiye’nin koalisyon içinde olması çok önemliydi.
Bu gerçeklere rağmen ABD’nin Türkiye’yi neden Musul operasyonunda istemediği anlaşılır
değil. Üstelik ABD’nin hedefi DAEŞ’i bölgeden çıkarmak olsa ne kadar uluslararası destek
varsa onları yanına almak isterdi. Ancak, anlaşılıyor ki onun amacı müdahaleden sonra
bölgeyi kontrolüne vereceği gücü belirlemek. Fırat Kalkanı ile kaybettiği imkanı, Türkiye’yi
boydan boya sarma harekatını, şimdi Musul hattı üzerinden ve daha geniş şekilde yapmak
istiyor. Musul’un alınması Rakka’ya doğru bağlantı kurulması da demek.
Son günlerde Türkiye’nin de koalisyon güçlerine destek vereceğine ilişkin çelişkili haber ve
beyanlar var. Türkiye esasen istenmiyor batılı koalisyon tarafından. Ancak çeşitli sebeplerle
mecbur kalırlarsa istemeye istemeye buna razı olabilirler. Bu durumda aleyhimize
kurgulanacak ikinci bir alternatif oyun ve strateji beklenmelidir.
Bu arada Rakka’ya yapılması düşünülen operasyonun ve Kuzey Irak’ta PYD güçlerine karşı
alınacak tavrın belirlenmesine çalışılıyor. Açıklamalar, güç gösterileri, rest ve düşünme
hamleleri sonucunda bir ileri bir geri hareketler, tarafların güçlerini ve yapabileceklerinin
azamini gerçekleştirme kararlılığından kaynaklanıyor.
Endişeli bir bekleyiş içindeyim. Ülke olarak iktidarı, muhalefeti ve tüm kesimleri ile bir arada
olmamız sorunları bertaraf etmemizde en büyük desteğimiz olacaktır. Diğer yandan
unutulmasın. İnsan bilgisayardaki oyunlar gibi yönlendirilemez. Her zaman bir sürpriz yapma
potansiyeli vardır. En kritik zamanda gösterir bu hususiyetini ve bozar oyunları. Türkiye’nin
tarihsel ve stratejik aklı, çok yönlü ve atipik bu yapılanmaları dizayn edebilecek niteliktedir.
Türkiye Cumhuriyetinin bir anda Lozan Antlaşmasını tartışmaya açması refleksi ve bunu bir
kart olarak uluslararası senaryoya karşı sürmesi bu niteliğin kendisinde bulunduğunu
göstermektedir. Bir fırsatın doğması ise an meselesidir.
Prof. Dr. Hasan AYRANCI- Tanış gazetesinden alınmıştır
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 346046
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.