Küresel kültürel ilişkiler ve medya, bütün toplumlarda ve kültürlerde bütün davranış ve algı biçimlerini melezleştiriyor, her tür özgünlüğü aşındırıyor, belirsiz ve karmaşık hale getiriyor. Bu noktada, kültürel muhafazakarlıklar da hiç bir işe yaramıyor. Kültürel muhafazakarlıklar tuhaf bir yalıtılmışlığa neden oluyor. Varoluşun, hayatın, dünyanın niteliğini değiştirmek üzere, evrensel akla, bilince, ahlaka, bilgiye dayalı bir sistem oluşturmayı başaramayan İslam dünyası toplumları/kültürleri, bu tür bir sisteme sahip olamadıkları için, parçalayıcı kimlik çatışmalarına maruz kalıyor, modernliğe, karşı konulması mümkün olmayan bir kader gibi katlanıyor. İDEOLOJİK SÖMÜRGECİLİK Modernliği kaçınılamaz bir kader gibi algılayan toplumlar, bu kaderci zihniyetleri sebebiyle, küreselleşme, batılılaşma süreçlerinin sürdürülmesine de katkıda bulunuyor. Bugünün küreselleşmesi, emperyalizmi içerdiği gibi, “uygarlık misyonu” söylemini de içeriyor. Ekonomik küreselleşme, yalnızca ticaretin büyümesiyle ilgili değil, aynı zamanda küresel kültürü taşıyan bir unsur olarak da dönüştürücü bir işlev taşıyor. Burada, Müslümanları asıl ilgilendirmesi gereken noktanın, üzerinde önemle durulması gereken hayati konuların hayati bir umursamazlıkla karşılandığını üzülerek belirtmek gerekiyor. Konuşulması, tartışılması ve bir şekilde çözüme kavuşturulması gereken hayati konu seküler/liberal fikirlerin, davranışların, ilişkilerin, tarzların küreselleşmesi konusudur. Geçmişte (onuncu yüzyıl) Avrupa'nın bilimsel inşasına katkıda bulunan seçkin Müslüman aydınlar/bilginlerin sahip oldukları üretkenliğe sahip olsaydık, bugün, seküler fikirlerin küreselleşmesi karşısında, kurumsallaşması karşısında söyleyecek sözümüz olacaktı. Sessizliğimiz, edilgenliğimiz, ufuksuzluğumuz, yerelliğimiz gibi pek çok neden, bizden kaynaklanan, içimizden kaynaklanan pek çok neden, ideolojik sömürgeciliğin toplumlarımızda halen etkisini sürdürmesine yardım ediyor. İdeolojik sömürgecilik, modern tarihin seçkinci, kibirli, şovenist, ideolojik önyargılarını temsil ediyor. TECRİDİ KABULLENMEK İslam dünyası toplumları, halkları, kültürleri modern zamanlar boyunca ontolojik meşruiyete sahip olmayan, ontolojik meşruiyete sahip olmaları mümkün olmayan toplumlar, halklar, kültürler olarak tanımlandılar, konumlandırıldılar.Ontolojik meşruiyete sahip olmayan topluluk, kültür, halk demek; her zaman için şüpheli-tehlikeli-sorunlu- tehdit unsuru- gelişmemiş- geri – varoluşlarının, hayatlarının, tarihlerinin bilincinde olmayan, himayeye, vesayete, yönetilmeye muhtaç, değersizleştirilebilen, aşağılanabilen, öteki, yabancı vb. Gibi irrasyonel unsurlar olarak etiketlenen, damgalanan unsurlar demek. Öteki konumunu kabul ettiğiniz andan itibaren, bir tecrit durumunu da kabul etmiş oluyorsunuz. Öteki konumunu kabul ettiğiniz günden bu yana, kendimizi tepkici bir dil ve söylemle anlatmaya çalışıyoruz. SORUMLULUK DUYGUSUNA SAHİP OLMAK Ontolojik meşruiyet ve üstünlük tekelini ellerinde tutan Avrupalılar sayısal anlamda dünya nüfusu içerisinde bir azınlık oldukları halde, sahip oldukları azınlık değerlerini bütün dünyaya dayattılar, kendi tarihlerinin bütün toplumların ve kültürlerin takip etmesi gereken normlar içerdiğini iddia ettiler. Bu nedenlerle de, bu normları, hangi yol ve yöntemlerle olursa olsun, başka halklara kazandırmak gibi bir sorumluluğu yerine getirmek zorunda olduklarına inandılar. Bu noktada, bu örnekten yola çıkarak, Müslümanlar olarak, bizlerin, sayısal üstünlüğün ne anlama geldiği konusunu içtenlikli ve dürüst bir şekilde tartışmaya açmamız gerekir. Özeleştirel farkındalıklara sahip olmak ya da olmamak toplumların hayatında, hayati önemi olan, hayati sonuçları olan bir konudur. Hangi toplumda olursa losun, toplumsal iyileşmeler, toplumsal farkındalıklarla, toplumsal sorumluluk duygularıyla sağlanabilir. Eleştirel farkındalıklara sahip olmadığımız takdirde, eleştirel farkındalıklara önem vermediğimiz takdirde, patolojik nostaljilere sürüklenmek kaçınılmaz hale gelir. Koşullarla, konjonktürle, gelenek ve statükoyla uzlaştığımız için İslamın vadettiği imkanları fiilen var olabilmesi için, gerçek olabilmesi için, İslami bütünlüğü yeniden inşa etmek için, üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmiyoruz. Muhafazakar, konformist toplumlarda, alışkanlıklar, çoğu kez, toplumun ufkunu bütünüyle kapatabilir, sorumsuzluklar da bir alışkanlık haline gelebilir. Söyleyenler için hakikat olan, bir hakikat anlayışı, meşrulaştırılamaz. Türkiye'nin, Osmanlı mirasını temsil temelinde oluşturduğu Ortadoğu, Balkanlar, Türk Dünyası tasavvuru, romantik-ütopik bir dış politika tasavvuru içerisinde şekillendirildiği için, gerçek dünyada karşılığını bulamamış, bu iddialı proje Türkiye'nin istikrarsızlaştırılmasına neden olmuştur. Ahlaksızlığın, özçıkarcılığın, adaletsizliğin, eşitsizliğin rasyonelleştirilebildiği bir dünyada, romantizme değil, küresel politik ve tarihsel farkındalığa ihtiyacımız olduğu açıktır. İslami ahlak, yapıcı eleştirilere, uyarılara, önerilere, katkılara açık olmamızı gerektirir. Nerede olursa olsun, ben bilirimcilik yıkıcı sonuçlara yol açar. GERÇEKÇİ BAKIŞ AÇISI KAZANMAK Geçmişte yaşayanların, yaşananların, oluşturduğu geleneğin baskısı altında yaşayanlar, yeni imkanlar oluşturamayacakları gibi, yeni bir dil, yeni bir vizyon ve kültür de oluşturamazlar. Romantik- konformist bir kültür, yeni bir siyaset ve tarih bilinci üretemez. Romantik bir kültüre kutsallık kazandırdığımızda, hep duygusal tercihler yaparız. Gerçekçi bir bakış açısı hoşumuza gitmeyebilir, böyle bir bakış açısını sevimli bulmayabiliriz. Gerçekçi bakış açıları bizlere değer/anlam/bilinç yüklü tercihler yapma yeteneği kazandırır. İslam, bize geçmişle sınırlı kalmamak gerektiğini öğretir. Bizden öncekilerin eleştirel bir yaklaşımla takip edilmesini öğütler. Geçmişle sınırlı kaldığımız takdirde, bugün mümkün olabilecekler üzerinde düşünmek ve konuşmak ihtiyacı duymayız.
Küresel kültürel ilişkiler ve medya, bütün toplumlarda ve kültürlerde bütün davranış ve algı biçimlerini melezleştiriyor, her tür özgünlüğü aşındırıyor, belirsiz ve karmaşık hale getiriyor. ***** Bu halden kurtulup net tavrımızı sergilemek için şu fikri açıp insanlığa servis yapmamız gerekir. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 360498
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.