Gerçek anlamda hiç bir insani ve ahlaki ilke'nin geçerli olmadığı bir dünyada yaşadığımız için, maruz kaldığımız tehditlerin, kötülüklerin, felaketlerin şiddetini, gerçek mahiyetini algılamakta güçlük çekiyoruz. Gücün sınırsız küstahlığı karşısında güçsüzlerin hiç bir güvenceleri yok. Küreselleşmeyi yalnızca ekonomik küreselleşme bağlamında takip ettiğimiz için, küreselleşmenin sömürgeciliğin, emperyalizmin, modernliğin yeni bir aşaması olduğunu gereği gibi göremiyoruz. Bu yeni aşamada mali sermayenin dönüştürücü gücü ve etkisiyle birlikte elektronik enformasyon devriminin dönüştürücü gücü ve etkisi ulusal ekonomi fikri gibi, ulusal egemenlik fikrini de tartışmalı hale getiriyor. Ortadoğu'ya yönelik olarak, ABD/İsrail çıkarları doğrultusunda biçimlendirilmeye çalışılan yeni jeopolitik düzene, bu defa revizyonist politikalarıyla Rusya da dahil olmaya çalışıyor. Bölgede yaşananlar ancak, jeopolitik maceralar olarak tanımlanabilir. “Uygarlık misyonu” dilini/söylemini, bu dil ve söylemin kolonyalist tezahürlerini hatırlayarak, “medeniyetler çatışması”nı anlayabilir, gerekçelendirebiliriz. Ancak, bir medeniyetin, İslam medeniyetinin kendi içerisinde yaşanan çatışmaları anlayabilmemiz, gerekçelendirmemiz hiç bir şeklide mümkün olamaz. Küreselleşme bugün zenginler için olumlu bir anlam içerirken, yoksullar, muhacirler, mahrumlar, yerlerinden edilenler, yurtlarından edilenler, yerleri, yurtları şiddet mekanlarına dönüştürülenler vb. için sürekli endişe-korku-tehdit kaynağı haline geliyor. Sistem'den bir şeklide dışlanan unsurlar, tarihten de dışlanmış oluyor. YENİ BİR SİSTEM TARTIŞMASI YAPILAMIYOR Günümüzde yaşananlar, modern-seküler ontolojinin ve ideolojinin otoriter iktidar ihtiraslarıyla yakından ilgilidir. Modern tarih, sınırsız ihtirasların ve dışlama hikayelerinin tarihidir. Sayısal azınlık, kültürel azınlık ve siyasal azınlık gibi kategoriler her alanda tefessüh etmiş ideolojik modern iktidarın ürünüdür. Burada sözünü ettiğimiz iktidar farklı hiç bir öznelliğe, kesinliğe tahammül edemeyen, kendisi dışındaki bütün öznellikleri yetersiz-anlamsız-değersiz bulan bir iktidar biçimidir. Modern-seküler ideoloji/ontoloji/felsefe/tarih oluşturulurken, Batı dışı dünyanın kültür-medeniyet-felsefe birikimi bilinçli olarak dikkate alınmamış, Batı dışı dünyanın özne merkezli seküler rasyonalite tarafından onaylanabilecek bir tercihte bulunmaları gerektiği, kendilerine sömürgecilik yoluyla dayatılmıştır. İslam dünyası toplumları ve kültürleri bugün, ölü öznelerin oluşturduğu bir zihin ve algı dünyasında yaşadıkları için, yaşayan özneler yetiştirmekte güçlük çekiyor. Bu nedenledir ki, bugün, toplumlarımız sömürgeciliğin mirası olan siyasal yapılar-kategoriler içerisinde bir çıkış yolu arıyor. Kendi öznellikleri doğrultusunda, yeni bir siyasal sistemin mümkün olup olmadığı konusunda bir tartışma bile başlatamıyor. Aziz İslam, modern-seküler ontolojinin, ideolojinin otoriter iktidarına, emperyalizmine, her alanda direnebilecek bütün imkanlara sahip iken, Müslüman halkların kültürlerin, geleneğin, yerelliklerin, mezhepçiliklerin sınırları içerisine kapanması ya da kapatılması sebebiyle, ne yazık ki, bu imkanları hiç kullanmıyor, kullanmayı düşünmüyor. Aziz İslamın imkanlarını kullanmadığımız için, azınlıklaştırma ve etnikleştirme politikalarını sorumsuzca takip ediyor, etnik e mezhepçi narsisizmler karşısında tepkisiz kalıyoruz. Bu davranışlarımız sebebiyle küreselleşme güçlerine yardım ve yataklık yapıyoruz. ULUS-DEVLET'E HAPSOLMAK Milli kimliklerin sınırları içerisine kapatılan modern ulus-devletlerle birlikte, bu kimliklerin sembolleri kutsallaştırılmış, bu kutsallıkları tanımayan unsurlar “azınlık” olarak etiketlenmişlerdir. Bu etiketlendirme sırasında, hakim olan milliyetin milliyetçiliği meşru sayılırken, azınlık milliyetçilikleri de gayrımeşru sayılmış, İslam'ın imkanları da, özünü ettiğimiz milliyetçilikleri tebcil etmek, ya da takbih etmek üzere maalesef araçsallaştırılmıştır. Ulus-devlet ideolojilerine dayalı olarak icat edilen dokunulmazlıkları aşarak, İslami temelde siyasal bir dayanışmayı, müzakereyi, yardımlaşmayı, bütünleşmeyi gerçekleştirememek utanç erici bir durumun adıdır. Etnik narsisizmlerin, mezhepçi narsisizmlerin geçerli olduğu, olabildiği bir dünyada İslami umutlardan söz edilemeyeceği gibi, İslami bir gelecekten de söz edilemez. Zihin, inanç, bilinç dünyamız kolonyalistler tarafından altüst edilmemiş olsaydı, bugün, toplumlarımız, kültürlerimiz halen yaşanmakta bulunan altüst oluşları yaşamayacaktı. SAVUNMASIZ YERELLİKLER İnsani bütün'den, insani temel'den bağımsız, kan'a dayalı, etnik saflığa dayalı yaklaşımlar, her zaman çok zalim, çok kibirli ve çok bağnaz kategoriler oluşturdu. Biz ve onlar gibi kategorileri normalleştiren ve bu kategorilere olumlu-olumsuz anlamlar yükleyen bir zilin dünyası safiyetini yitirmiş, bir şekilde kirlenmiş ve kirletilmiş bir dünyadır. Etnik saflık-üstünlük iddiaları, sonunda etnik temizliğe giden yolları açıyor. Her hangi bir etnik saflığa meşruiyet kazandırmaya çalışmak, bir başka etnik unsura karşı nefret duygularını harekete geçiriyor. Etnik şiddet hareketlerinin temelinde ulus-devletlere özgü büyük yanılsamalar var. Bugün, bir yanda toplumlarımız bu yanılsamaların neden olduğu yabancılaşmaları yaşarken, bir diğer yanda da, küreselleşmenin, küresel kültürün ve medyanın çok karmaşık, çok savunmasız hale getirdiği yerellikleri yaşıyor. Her toplumda, bütün kesimler her durumda küresel gündemin önceliklerini dikkate alıyor, bu doğrultuda bir çerçeve oluşturmaya çalışıyor.
İslam dünyası toplumları ve kültürleri bugün, ölü öznelerin oluşturduğu bir zihin ve algı dünyasında yaşadıkları için, yaşayan özneler yetiştirmekte güçlük çekiyor. ******* İşte o kast etmiş olduğunuz özne burada mevcut. Pişirip servis yapmak alimlere,filozoflara profesörlere düşüyor. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 903514
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.