Bıyıkları Fe'mi Bey'in Bilderberg toplantısına katılmadan önceki haliyle aynı, yüzü derseniz, bir gassal kadar ifadesiz. Lakin, “Hocaefendisinin” üzerine nasıl atladığını anlatırken alabildiğine coşkulu, ilerlemiş yaşına rağmen de kıpır kıpır bir adam. Bu yanıyla Fe'mi Bey'den ayrılıyor. Bilemiyorum; belki Fe'mi Bey de onun kadar coşkuludur da “dışavurumcu” değildir. Kim mi? Yusuf Pekmezci adlı “dışavurumcu” bir FETÖ “abisi.” Fe'mi Bey'in (manevi bir gevşemeye ulaşmak için onun gibi) Fetullah Gülen'in üstüne atlayıp boyunlarını öpeceğini hiç sanmam. Fe'mi Bey, en fazla, FETÖ'den tutuklu kankası Alaeddin Kaya'yla Pensilvanya'ya gitmiş, “mektup” işine girmiştir. Bir de “kıyak” çekmiştir. Hani, “ona bir ev hediye ettik” iddiasının sahibi Gülen'e “yalancı, müfteri” diyeceğine, bu iddiayı bizzat Gülen'den işitip faş edene fırça atmıştı ya, onu diyorum. Ayrıca… FETÖ'cüler 15 Temmuz gecesi Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar'a, “Seni Fethullah Gülen'le görüştürelim” şeklinde teklif yaptıkları medyaya yansıdığı halde “Darbenin beyni Gülen olabilir mi? Olmasa da oldu bile…” demiştir. Demem o ki, Fe'mi Bey'in Gülen muhabbeti bu kadardır, daha fazla değildir. Daha fazlası, Fe'mi Bey'in akranı Yusuf Pekmezci adlı o FETÖ “abisinde” vardır. Hadi buyrun kendisinden dinleyelim: “Hocaefendi'nin yanına vardım, ayakuçlarını gördüm, aramızda da kimse kalmadı. Böyle kaldırınca kafamı, içimden böyle bir his kabardı. Hocaefendi'nin üstüne bir atladım. Hocaefendi beni bir itti; eli ellerime değdi. Böyle yüksek voltlu bir cereyana kapılmışım gibi bir titredim. Böyle cereyan çarptı. O heyecanla atladım Hocaefendi'nin üzerine, pazılarından tuttum. Çektim kendime, böyle boyunlarını, gözlerini öptüm. O zaman daha da acayipleştim. Bir daha atıldım üstüne. Hocaefendi kucağımdan kurtulmak için uğraşıyor. Böyle iyice sardım beline, çektim kendime, adeta kaburgalarının çıtırdadığını hissettim. Ben alacağımı aldım, manevi bir gevşeme olunca ben de bıraktım…” Sizi bilmem ama ben bu adamın kesinlikle kendisini “yetiştirdiğini” düşünüyorum. Şayet Fetullah Gülen onu yetiştirmiş olsaydı, “Hocaefendi kucağımdan kurtulmak için uğraşıyor” ifadesine yer vermezdi. Bu yanıyla da Fe'mi Bey'le uzaktan yakından alakası olmadığı anlaşılıyor. Zira, Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde basın müşavirliği yapan Ahmet Tezcan'ın demesine bakacak olursak, Fe'mi Bey'i bizzat Gülen yetiştirmiş. (Gülen'in özel olarak yetiştirdiği 3 kişiden biri Fe'mi Bey'dir, demişti.) Bu köşeciğin müdavimleri mezkur iddiayı daha evvel (25 Ocak 2017, Yeni Şafak) dercettiğimi bilirler. O günden beri Fe'mi Bey'den bir cevap gelmedi. Derse ki, “Zinhar yalan, beni kimsecikler yetiştirmedi, ben kendi kendimi yetiştirdim,” inanın, noktasına virgülüne dokunmadan seve seve bu köşecikte yayımlarım. Bekliyorum. Neyse, mevzumuz, “atanamayan Ahmet Hakan'ların abisi” Fe'mi Bey değildir. Mevzumuz, Cumhurbaşkanlığı sistemini “istemezuk” diyenlerin 15 Temmuz'u hiç yaşamamışız gibi yapmayı başarmalarıdır. Gezi'de penguen muhabbeti çıkarmışlardı, şimdi de bir spikerin işine son verilmesi üzerinden “heyula” çıkartmaya çalışıyorlar. Biraz daha kaptırsalar, Cumhuriyetin savcısını adliyede katleden DHKP-C ve hendek kazan PKK'lı teröristlere “çiçek çocukları” muamelesi yaptıkları günlere dönecekler. O kadar tuhaflar ki… Meral Akşener'e bile kaldıkları yerden aynen devam ediyorlar. Sanki 15 Temmuz işgal girişiminden önceki tüm söylem ve tavırlarıyla piyasaya neden sürüldüğü deşifre edilmemiş gibi. (Aydınlık gazetesinin kimi yazarları bile MHP'yi bir FETÖ projesi olan Akşener'in peşine takmak istiyor. Yaşar Okuyan gibi bir yurtseveri öne sürselerdi anlardım; Akşener nedir Allah aşkınıza? Hem “Mustafa Kemal'in askerleriyiz” diyeceksiniz, hem de Bahçeli'ye karşı çıkan MHP'lileri, kripto FETÖ'cüler eliyle “Fetullah'ın askeri” yapmak isteyenlere su taşıyacaksınız!) Bu nasıl vurdumduymazlıktır arkadaş! Sanki 15 Temmuz işgal girişimi hiç yaşanmamış gibi, sanki bu vatanı 15 Temmuz şehit ve gazilerine borçlu değilmişiz gibi, sanki 15 Temmuz direnişinin önderi Erdoğan değilmiş gibi. Kaldıkları yerden aynen devam ediyorlar. Malumunuz, sandık (yani halkın iradesi) her şey değildir, diyerek başlattıkları o sokak vesayetinden bir şey çıkartamadılar. Fetullah Gülen'in ifadesiyle “teknik nakavt” yapmak için harekete geçtikleri “hukukun üstünlüğü” kamuflajlı 17-25 Aralık 2013'teki kumpasları da boşa çıkartıldı. 7 Haziran sonrası ürettikleri “restorasyon” tuzağı da bozuldu. Çok şükür 15 Temmuz işgal girişimleri de kırılıp ellerine verildi. Atık FETÖ için tek “çıkış yolu” kaldı: Referandumdan “Hayır” çıkartmak! Bu sonuç çıkarsa (AKP'li fırıldaklarla el ele) önce AK Parti'nin içini karıştırılacaklar, sonra da 15 Temmuz direnişinin önderi Erdoğan'ı tasfiye etmek için kolları sıvayacaklar. Olası ilk “koalisyon” hükümetiyle de tüm FETÖ'cüleri serbest bırakıp, kaldıkları yerden devam etmelerini sağlayacaklar. (Malum eşhas da böylece FETÖ'yü tasfiye eden Erdoğan'dan intikamını almış olacak.) Yazık ki yazık, “Hayır”cı gurühun tamamına yakını bu amaca koşulmuş vaziyette. FÖTÖ'cülerin ismini bir bir anıp, “burdaaa” dedirten CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'ndan HDP / PKK ya kadar bu böyle. Haliyle Fetullah Gülen'in ağzının sularını akıtıyorlar. “Hocaefendisinin” ağzının sularını akıtan bu “güruh” aynı zamanda o adamın da ağzının sularını akıtacağı muhakkak. Diyorum ki… Sistem eleştirisinden dolayı değil de, sırf Erdoğan düşmanlığından “Hayır'cı güruha” dâhil olan “bilumum fırıldakların” üzerine bu adamı salacaksın. Heyecanla atlasın bunların üstüne; çeksin kendine, kavrasın, bellerine sarılsın, boyunlarını öpsün, manevi olarak gevşeyene kadar da bırakmasın.
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 806343
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.