Bugün, küresel İslami hassasiyetler, çıkarlar, beklentiler, sorumluluklar ne yazık ki hiç kimsenin umurunda değil. Devlet iktidarlarının ideolojik belirleyiciliği, İslam’ın belirleyiciliğine hayat hakkı tanımıyor. Bütün toplumlarda devlet iktidarları, İslam’ı nasıl anlıyorlarsa, halklar da İslam’ı öyle anlıyor. Günümüz dünyasında bütün gerçekler, çıkarlara göre, istenildiği şekilde eğilip bükülebiliyor. İnsani kaygılar, sorumluluklar, duyarlılıklar; etnik sınırları, mezhep sınırlarını, partizanlık sınırını, ideolojik sınırları aşamıyor. Bu durum, çok bağnaz, çok bayağı kimlik ve aidiyet biçimlerini doğuruyor. Bir diğer yanda da, kimlik ve aidiyet belirsizlikleri derinleşiyor. Çoğu kez kimin ne olduğu anlaşılamıyor. İslami-insani davranış bütünlüğünün yerini, etnik davranışlar, mezhepçi davranışlar, ideolojik ve partizan davranışlar alıyor. Irksallaştırılmış, ideolojikleştirilmiş yıkıcı kimlikler, yıkıcı çerçeveler, yıkıcı kesinlikler oluşturuyor. Bu tür kesinlikler, ahlaki tıkanmalarla birlikte bilinç tıkanmalarına da neden oluyor. Bizler, Müslümanlar olarak ideolojik-politik mühendisliklerin nesnesi haline getirilen, getirilebilen bir belirsizlikler coğrafyasında yaşıyoruz. Bu durum sömürge toplumu sonrası sorunlarımızın bir şekilde devam ettiğini gösteriyor. Bu durumun çok karmaşık ve çok tuhaf tarihsel bir hikayesi var. Sözünü ettiğimiz belirsizlikler coğrafyasında, tarih kesintiye uğradığı ya da uğratıldığı için, bağımsızlıklar kesintiye uğratıldığı için, yerel tercihler, yerel oluşumlar, yerel siyaset biçimleri, emperyalist-küresel siyasal stratejiler tarafından istenilen doğrultuda, istenildiği şekilde araçsallaştırılabiliyor. İslam dünyası toplumlarında en büyük yabancılaşma, en büyük şiddet, en derin kopukluk, en büyük kırılma, etnik ulus-devlet ve laikliklerin belirleyici olmasıyla birlikte başladı. Bu büyük yabancılaşma ve şiddete rağmen, bu büyük kırılma ve kopukluğa rağmen, bunlarla hesaplaşmaları gereken Müslümanlar, hesaplaşma bir yana, bu yabancılaşmalarla bütünleşen İslami yanılsamalar içerisinde yaşıyor. Yukarıda sözünü ettiğimiz belirsizlikler coğrafyasında yaşayan ve her durumda araçsallaştırılabilen politik yapılar-unsurlar, bu özellikleri sebebiyle, sömürgeci/ırkçı- akıl dışı-ahlak dışı, ideolojik bir terör devleti olan İsrail'in daha güçlü, daha etkili hale geleceğine katkıda bulunuyor. Sırasıyla İngiliz, Fransız, Amerikan emperyalizmi tarafından bir belirsizlik coğrafyası haline getirilen Ortadoğu'ya yönelik Amerikan politikaları bugün ya İsrail tarafından, ya da Amerika'da yaşayan İsrail'in dostları tarafından belirleniyor. İdeolojik, politik, ekonomik, kültürel mühendislik projeleri, Müslüman halkları insanlık dışı konumlara mahkum etmeye devam ediyor. Hangi anlamda ve bağlamda olursa olsun her mühendislik girişimi, Müslüman halklar için, Filistinliler, Afganistanlılar, Iraklılar, Suriyeliler için hayatı bütünüyle imkansız kılan büyük kötülüklere dönüşüyor. Çok odaklı sorunlarla karşı karşıya olduğumuz halde, hiçbir şekilde itiraf etmek istemediğimiz çok odaklı zaaflarımız var. Her şeyden önce bilmemiz ve anlamamız gereken en önemli konuyu hep savsaklamaya devam ediyoruz. Laiklik temelinde şekillenen hiçbir etnik ulus-devlet, siyasal anlamda, siyasal öncelikler temelinde İslami tercihler yapamaz. Bu tip devletler, Müslüman kardeşlerine ekonomik yardımlar yapabilir, kültürel yardımlar yapabilir, ancak siyasal anlamda kesinlikle hiçbir yardımda bulunamazlar. Bu nedenlerledir ki, bugün İslamın, Müslümanların ortak iyiliğini-geleceğini ve bütünlüğünü tehdit eden, yerel, ulusal, etnik, mezhepçi çıkarlar, oluşumlar, koalisyonlar, ittifaklar normal karşılanabiliyor. Özel-ulusal-etnik-mezhepçi çıkarlara bağlılık ve sadakat, İslamın ortak ufkuna sadakatin önüne geçiyor, geçebiliyor. Bütün ahlaki sınırların, ilkesel sınırların, İslami sınırların muğlak-etkisiz hale getirildiği bir dönemde, her ülke, bugün karşı karşıya bulunduğumuz çok ağır, çok derin sorunlarla ilgili olarak, büyük hikayenin yalnızca kendisi tarafından uygun görülen yönünü/tarafını anlatıyor, halklar hikayenin bütününü hiçbir zaman öğrenemiyor. Hepimizi yakından ilgilendiren en büyük, en hayati sorunla, emperyalist tahakküm sorunuyla ilgilenmek, bu sorunla nasıl başa çıkılabileceğini konuşmak yerine, her ülke bugün Türkiye, Suudi Arabistan, İran, Mısır örneklerinde görülebileceği üzere, konuyu kendi içi kamuoylarını tatmin edebilecek, ikna edebilecek bir şekilde kurguluyor, ya da çarpıtıyor. Her tür çarpıtma Müslüman topluluklar üzerinde çok ciddi algı kaymalarına neden oluyor. Çıkarların sesi, hakkaniyetin, adaletin sesini bastırıyor. Her milliyetçilik ya da mezhepçilik, kendi davasını doğru görüyor, politik tercihlerinin sorgulanamayacak bir nitelik taşıdığına inanıyor. Çıkar mülahazalarına dayalı her tercih haklılık iddiasında bulunabiliyor. Herkes kendi hikayesini, resmi çıkarlar, ideolojik-etnik kesinlikler doğrultusunda kurgulayabiliyor, ahlaki değerlendirmelere ihtiyaç duymuyor, eleştirel değerlendirmelere ihtiyaç duymuyor. Eğer İslam dünyası toplumlarında, İslamın evrensel ilkeleri/doğruları/hassasiyetleri temelinde, devlet iktidarlarını eleştirel bir dikkatle takip eden, uyaran, eleştiren entelektüel kamuoyları bulunuyor olsaydı, kurgusal gerçeklere mecbur edilmeyecek, nitelikli tartışmalara açık erdemli kadrolara sahip bulunacaktık. Bu takdirde, alternatif değerlendirmeler, yorumlar, bakış açıları saldırganlıkla karşı karşıya kalmayacaktı. Her ülkede bugün, kurgusal gerçekler bağnaz tarafgirlikler oluşturuyor, bağnaz tarafgirlikler ufuklarımızı kısıtlıyor. Bağnaz tarafgirlikler, Müslüman zihinleri kirletiyor ve birbirlerine yabancılaştırıyor. Bugünün dünyasında modern-seküler-ideolojik meşruiyet kaynakları/yapıları Siyonist devlet terörünü himaye der ve meşrulaştırırken, Müslümanların karşı karşıya bulundukları çok yönlü tehdit ve tacizlerin bugünün dünyasında hiçbir yankısı olmuyor. Olumlu anlamda yankı bir yana, ahlaki tepkiler sebebiyle Müslümanlar 'terörist' olarak damgalanabiliyor. Bugün, küresel İslami hassasiyetler, çıkarlar, beklentiler, sorumluluklar ne yazık ki hiç kimsenin umurunda değil. Devlet iktidarlarının ideolojik belirleyiciliği, İslamın belirleyiciliğine hayat hakkı tanımıyor. Bütün toplumlarda devlet iktidarları, İslamı nasıl anlıyorlarsa, halklar da İslamı öyle anlıyor.
Bugün, küresel İslami hassasiyetler, çıkarlar, beklentiler, sorumluluklar ne yazık ki hiç kimsenin umurunda değil. Devlet iktidarlarının ideolojik belirleyiciliği, İslam’ın belirleyiciliğine hayat hakkı tanımıyor. Bütün toplumlarda devlet iktidarları, İslam’ı nasıl anlıyorlarsa, halklar da İslam’ı öyle anlıyor.
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 151104
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.